25 Eylül 2009 Cuma

İktisat Bilimine Giriş - Temel Kavramlar (1)

Giriş

Toplum halinde yaşayan insanlar çeşitli ihtiyaçlarını karşılayabilmek için sayısız faaliyetlerde bulunmaktadır. İnsanlar istedikleri mal ve hizmetleri hemen elde edemezler, istedikleri yerde istedikleri zamanda ve istedikleri kadar bulamazlar. Bu bakımdan, refaha kavuşmak ve daha mutlu olmak için insanlar karşılaştıkları ahenksizlikleri gidermeye çalışacaklardır. İşte, bu yönden alınacak kararlar ve uygulanacak yöntemler ''iktisadi faaliyetler''i meydana getirecektir. Böylece, ''iktisadi faaliyet'' insanların ihtiyaçlarını tatmin etmek için mücadele ettikleri bir faaliyet biçimi anlamına gelmektedir. Daha özetle, ihtiyaçları tatmine yarayan faaliyetlere iktisadi faaliyet denir.

İnsanlar önce zaruri ihtiyaçlarını sağlayarak hayatlarını garanti altına almakta, sonra elden geldiği kadar gelirlerini arttırma yollarını aramaktadırlar. Bu bakımdan, iktisat bilimine ''çalışma faaliyetleri bilimi'' de denir.

İnsanlar toplum içinde yaşadıklarından tek başlarına hiçbir şey ifade etmezler. Toplum dışında insan gelişemez. Ne dile, ne kültüre, ne de yasalara gerek duyulur. Bunun içindir ki, iktisat bilimi sosyal bir bilim hüviyetini de kazanmış bulunmaktadır.

İnsanlığa ışık tutan eski Yunan'da ''oikonomia'' veya Oikonomos kelimesi, ''iyi bir ev idaresinin ilkeleri'' anlamına gelmektedir. Bu anlamda, ilk eser olan Xenephon'undur (Economique). 1615'de, Fransa'da Montchretien ''Economique'' kelimesine ''Politique'' kelimesini ekleyerek ilk eserini yayınlamıştır (Traite d'Economique Politique). Böylece ''ev ekonomisi'' yerine ''İktisat Bilimi'' anlamına gelen ''Economie Politique'' kullanılmaya başlanmıştır. Bu eser siyasal faaliyete atılacak olan devlet adamlarının bilimsel formasyonunda büyük rol oynamıştır.

Bazı olaylar arasında değişmez, kesin ilişkiler kurulduğu zaman, genellikle amaca varılması halinde bu değişmez ve kesin ilişkiler bilimsel kanun adını alır. Örneğin, tedavüldeki kağıt para miktarı arttırılırsa, diğer şartlar aynı kalmak üzere, fiyatlar genel düzeyi yükselir. Piyasa faiz haddi yükseldiği zaman tahvil fiyatları düşer. Çünkü, halk faizi düşük olan tahvili satıp parasını yüksek faize yatırır. Faiz haddi düşünce tahvil fiyatları yükselir. Bu olaylar genellik ve süreklilik gösterdiğinde kanunlara konu olabilmektedir.


İktisat Biliminin Tanımı


İktisat Bilimi, üretim ile tüketim veya arz ile talep arasında dengenin nasıl sağlanacağını ve üretim faktörlerinin (toprak, emek, sermaye ve müteşebbis (girişimci)) nasıl kullanılacağını inceleyen bir bilimdir.

Ancak, böyle bir tanım daha çok kapitalist sisteme uygun düşmektedir. Çünkü kapitalist sistem, ilke olarak piyasa ekonomisi kurallarına dayanır. Bu tanım sosyalist sistem için geçerli değildir.

İktisat bilimi, bazen de bir ''tercihler'' bilimi olarak tanımlanmaktadır. Bu anlamda iktisat, mevcut kaynaklarla talep edilen mal ve hizmetler arasındaki tercihleri araştırır. Örneğin, buğday üretimi neden şeker pancarı üretimine tercih edilmektedir?.. Ayrıca tüketiciler de tercih yapmaktadır. Örneğin, harcamaları mı arttırmalı yoksa tasarrufları mı? vb... İşte bu ve buna benzer sayısız sorulara iktisat bilimi cevap vermektedir.

Her siyasal iktidarın aynı iktisat politikasını uygulayacağı söylenemez. Doğal bilimlerin bile, belli sınırlar içinde ve belli ölçülerde değiştiği bir dünyada, iktisat biliminin de yüzde yüz kesin sonuçların beklenemeyeceği açıktır. Hele her ülkenin, iktisadi, sosyal, hukuki, siyasal yapılarının farklı olduğu dikkate alınırsa, iktisat bilimi ile uğraşanların da yanılmaları, hata etmeleri kaçınılmazdır.

İktisatçının araştırdığı bu ilişkilerin bir kısmı sebebe (causal) dayanır. Örneğin, herhangi bir malın fiyatı artınca, bu malın talebinde genelde bir azalma görülür. Bir kısım ilişkiler de karşılıklıdır. Örneğin, fiyatlar genel düzeyinin yükselmesi, para miktarının artmasına ve gelir artışı ile yakından ilgilidir. Böylece iktisatçı, iktisadi kanunları bulmaya çalışırken, bir çok olayları birleştiren bağları da belirlemek ve açıklamak zorunda kalacaktır. Örneğin, devalüsyon ile ticaret bilançosu açıklarının azaltılması arasında bir bağ kurulabilir mi? Tereyağ fiyatları ile sana yağı fiyatları arasında bir ilişki var mıdır? vb...

İktisatçı, ikinci olarak, olaylar arasındaki karşılıklı ilişkilerin ''sebepleri''ni de aramalıdır. Örneğin, tereyağ fiyatlarının artması, sana yağı fiyatlarının yükselmesinden mi ileri gelmiştir? Yoksa gelir artışları mı daha kaliteli malların talebini etkilemiştir? Veya nüfus artışı mı tereyağına olan talebi çoğaltmıştır? vb...


İktisat Kanunları Bilimsel midir?


Bilim, olaylar arasında değişmez, kesin sebep ve sonuç ilişkileri kurar ve yer bakımından geçerli kuralları ileri sürer. Bilimde en önemli koşul, olayların genellik ve devamlılık koşuludur. Azalan verim kanunu, artan verim kanunu, azalan fayda kanunu, arz ve talep kanunları bilimsel niteliktedir.

Bilim, aklımızı doğru olarak kullanma yolludur, şeklinde de tanımlanabilir. Ancak bu tanımda insanların rasyonel hareket etmeleri gerekeceği akla gelmektedir.. O zaman şöyle bir soru ileri sürülebilir; Rasyonel hareket ne demek? Rasyonel hareket, en iyi hareket midir? Yoksa rasyonel hareket de bir tercih midir? Mesela, içki içmek mi, içmemek mi rasyonel davranıştır? Teknolojinin gelişmesi rasyonel midir, değil midir? Bu ve buna benzer sorular kesinlikle yanıtlandıralamaz.

Bunun içindir ki, iktisat bilimindeki kanunların başlıca üç özelliği vardır, denebilir;

1- İktisat kanunları, ''nispi'' kanunlardır.. Nispi kanunlar, daha çok belli koşullar altında belli bir toplum veya belli bir ülke için geçerlidir. O toplumun veya ülkenin iktisadi ve sosyal yapıları, tüketim ve tasarruf meyilleri, inanç ve görüşleri, bir diğer toplumun ve ülkeinkinden farklı olabilir.

2- İktisat kanunları, bazen de her ülkede görülebilir ve uygulama alanı bulabilir. Biraz önce söylendiği gibi azalan ve artan verim kanunu vs. istisnalar dışında her ülkede görülebilen kanunlardır. İstisna diyoruz, çünkü her bilimde istisna olabilir. Nitekim iktisatta da bazen fiyatlar arttığı zaman, talep azalacağına artmaktadır. Özellikle enflasyon dönemlerinde ve ülkemizde buna rastlıyoruz.

3- İktisat kanunları bazen de, bilimsel olduğu halde, bir çok faktörün etkisiyle nispi kanunlar hüviyetine dönüşebilirler. Mesela, üretim kanunları, büyüme kanunları gibidir. Çünkü üretimde amaç maliyetleri düşürmek, en az emekle en fazla ürünü elde etmektir. Ne var ki, her zaman üretimi belirleyen en düşük maliyetler değildir. Zamanımızdaki tekeller, üretimi en düşük maliyete kadar götürmezler, daha yüksek maliyetlerde durdururlar. Ülkenin yasaları, teknik gelişme düzeyi, örf ve adetleri, baskı ve çıkar grupları, iklim koşulları, para politikası, kalkınma politikası gibi faktörler de maliyetler üzerinde büyük rol oynayabilirler. Böylece, iktisat kanunlarının yönü de değiştirilmiş olmaktadır.


İhtiyaçlar

İktisat biliminin başlıca konusu, kıt kaynaklarla sonsuz olan ihtiyaçların maksimum tatminini sağlamaktır. İhtiyaçların tatmini ise faydaya bağlıdır. Ancak fayda, ölçülemez, herkese göre değişebilirdir.

İktisatçıya göre ihtiyaç tatmin edildiği zaman haz, tatmin edilmediği zaman ızdırap veren bir duygudur. Bu tanımda, ihtiyacı tatmin eden malın, maddi veya manevi, faydalı ve zararlı olmasının önemi yoktur. Yeter ki, ihtiyacı karşılasın. Örneğin, içki bazılarına göre yemek kadar önemli bir ihtiyaçtır.

Doktora göre ihtiyaç, insan sağlığı için faydalı olan her şeydir. Hukukçuya göre, kanuna uygun ihtiyaçların yani ahlaki ihtiyaçların tatmini kabul edilmektedir. Ahlakdışı (hırsızlık) haraketler ihtiyaca konu olamaz.

İnsan ihtiyaçlarının bir kısmı biyolojik veya fizyolojik bir karakter taşır. Bunlar, yemek, içmek gibi zaruri besin maddelerinden oluşmaktadır. Bir kısmı, buzdolabı gibi dayanıklı sanayi mallarından ibarettir. Bir kısmı da eğlence ve seyehat gibi daha yüksek düzeyde ihtiyaçlardır. Genellikle denilebilir ki, ihtiyaçların maksimuma değil, minimuma doğru bir sınırı vardır. Yaşamak için, minimum seviyede zaruri besin maddeleri gereklidir. Acıkan veya susayan bir kimsenin önce konser dinlemesi pek düşünülemez.

Öte yandan, ihtiyaçların tatmini için de, insanlar, mal ve hizmetler alabilecek bir satın alma gücüne sahip olmalıdırlar. Her türlü faaliyetin amacı ihtiyaçların tatmini olduğuna göre, mal ve hizmet üretecek kaynakların bulunması ve işletilmesi de paraya dayanır. Kaynaklar sınırlı, ihtiyaçlar ise artmaktadır. Bütün sorunlar da, bundan doğmaktadır.

Emek ve sermaye ile yaratılan mallara ''iktisadi mallar'' denir. Hava ve su gibi genellikle bol ve kendilğinden mevcut, yani insan emeği ile meydana gelmeyen bu tür mallara da ''serbest mallar'' adı verilir. İktisadi faaliyette, ister kişisel olsun, ister toplu olsun, ihtiyaçların giderilmesi için mal ve hizmetlerin üretilmesi gerekecektir.

İhtiyaçlar başlıca üç özellik gösterir;

a) İhtiyaçlar ''sayı'' bakımından sonsuzdur.
b) İhtiyaçlar ''kapasite'' bakımından sınırlıdır.
c) İhtiyaçlar ikame özelliğine sahiptir.

Bu özellikleri açıklayalım;

a) Toplumlar geliştikçe ihtiyaçlar da artar. Gelir düzeyleri yükseldiği zaman, insanlarda daha fazla boş zamana sahip olma, daha kaliteli mal alma arzusu başlar. Dün lüks sayılan bir mal, bugün zaruri bir mal olarak kabul edilebilir. Ancak burada şöyle bir soru akla gelebilir; Daha çok araç ve imkanlara sahip olan insanlar bugün daha mı mutludurlar?

Sonsuz ihtiyaçlar karşısında, ihtiyaçlarının büyük bir kısmını tatmin eden, diğerlerini edemeyen insan, sınırlı ihtiyaçlarını tatminini sağlamaya çalıştığı dönemden daha az mutlu olabilir.

b) İhtiyaçlar kapasite bakımından sınırlıdır demek, ihtiyaçların tatmin edildikçe bir doyma noktasına varması demektir. İhtiyaçların doyma noktasına varması ise iki şekilde belli olur.

Birincisi, ihtiyacın tatmini için belli bir miktar ürünün alınması, ikincisi, ihtiyaçlar tatmin edildikçe ona karşı duyulan arzunun azalmasıdır. Örneğin, yemek ihtiyacı, belirli bir besin maddesi ile giderilebilir. Eğer bu besin maddesinden daha fazla alınırsa bir rahatsızlık ve nefret başlar, yani tatmin negatif bir nitelik kazanır. Çünkü insan midesinin kapasitesi sınırlıdır.

c) İhtiyaçların ikame özelliğine gelince, bu da bir ihtiyacın yerine diğer bir ihtiyacın geçmesidir. Böylece, bir tüketim yerine başka bir tüketim ikame olmaktadır. Örneğin, şarap fiyatları yükselince bira tüketimi artabilir. Odun kömürünün yerine, maden kömürü alınabilir. Ancak bu durumda da talep ikinci mallara yönelince bunların fiyatları yükselecektir. Bu konuya fiyat bölümünde daha geniş yer verilecektir.


Üretim

Üretim, kısaca fayda yaratmaktır. Çünkü, mal ve hizmetleri talep etmemizin amacı, onların fayda sağlamalarıdır. Bu bakımdan, mal ve hizmetleri üretmek için üretim faktörleri belli oranlarda bir araya getirilir. Böylece üretim, firma adı verilen bir iktisadi ünitede ve girişimcinin yönetiminde belli miktarlarda üretim faktörlerinin bir araya gelmesiyle gerçekleşir.

Üretim, tüketim malları (ekmek, besin maddeleri veya buzdolabı, elbise vb) ve sermaye malları (teçhizat, makine) olarak ikiye ayrılır. Sermaye mallarına yatırım malları da denir. Çeşitli tüketim maddelerinin üretimde kullanılır.


Tüketim


Tüketim, ihtiyaçların doğrudan doğruya tatmini için mal ve hizmetlerin yok edilmesi veya zamanla yavaş yavaş kullanılmasıdır. Ancak, yok oluş veya zamanla kullanma bir ihtiyacı tatmin ettiği sürece ölçüde tüketim sayılacaktır. Örneğin, fırtına yüzünden ev yıkılır, mahsul zarara uğrarsa, bu tüketim sayılmayacaktır. Çünkü bu, ihtiyacı tatmin için yapılmış bir tüketim değildir.

Öte yandan, hizmetler de tüketim kapsamına girer. Bir doktorun, bir berberin hizmeti, birer tüketimdir. Güzel bir manzara seyretmek, şiir dinlemek, konserde sanatçının sesini yakından duymak bir çeşit tüketimdir. Ancak bu hizmetlerde bir yok oluş söz konusu değildir. Sadece yapılan hizmetler geçip gitmiştir, bir daha elde edilemez.


Tanımlar

İktisadi doktrinlerin daha iyi anlaşılması için doktrin, sistem, rejim, ideoloji kavramları üzerinde bir parça durmak faydalı olacaktır.

Doktrin

1- Doktrin değer hükmü verir. Subjektiftir. Çünkü tarafların kesin görüşlerini yansıtır. Devletin, sosyal bir düzende ihtiyaçlara ve iktisat politikasına yani siyasat otoriteye göre gelir dağılımını gerçekleştirmesi bir doktrindir. Gelir dağılımını serbest bırakması da bir doktrindir. Birincisi müdahaleci, ikincisi ise liberal doktrin adını alır.

2- Doktrin ''emredici'' bir nitelik taşır. İstekleri formüle eder, vergi koyar, ekonomik ve sosyal politikaya yön verir. ''Bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler'' der (Laisez faire, laisez passer). Teori ise daha çok ''yol gösterici'' bir niteliğe sahiptir. Genel olarak ve diğer koşullar aynı kalmak kaydıyla, üretim azalınca fiyatlar yükselir, gibi.

3- Doktrin, çeşitli düşünce ve fikirleri birbirinden ayırır, onları karşı karşıya getirir. Teori ise, bu çeşitli düşünce ve fikirlerin objektif ortak taraflarını birleştirir.

4- Doktrin, siyaset, psikoloji ve ahlak ile de ilgilidir. Bu bakımdan, doktrin daha geniş bir alanı kapsar.

Doktrin, geniş anlamı ile, şöyle tanımlanabilir: Bir felsefi, dini, ekonomik veya edebi okulun fikirleri, düşünceleri ve dogmaları bütünüdür. Şüphesiz ki, doktrin bunlardan sadece biri üzerinde de durabilir.

İktisadi doktrinler, bilimsel gelişmenin tamamlayıcı unsurlarıdır. Çünkü, doktrinler doğup geliştiği doğal, ekonomik ve sosyal çevrelerin de etkisi altındadır. Fizyokratik doktrini açıklamak 18. yüzyılın felsefi, ekonomik, teolojik, sosyal ve politik fikirlerini tanımak, onları açıklamak demektir. Böylece, biraz da ahlaki ilkeleri içeren doktrinler bilimden ayrılarak, zamanla farklı biçimlere bürünmekte ve çeşitli anlamlara gelmektedir.

Doktrinlerin çeşitleri bir kaç şekilde olabilir:

a) Amaçlarına göre doktrinler; Örneğin, 19. yüzyıl Avrupasında doktrinin amacı refahı, yani üretimi ve tüketimi arttırmaktı. Hitler Almanyasında ise güçlü olmak ve savaşmaktı.

b) İyimser ve kötümser doktrinler; İyimser doktrin kişisel menfaatle genel menfaati uzlaştırır. Şöyle ki, tam rekabet veya piyasa ekonomisinde firmaların rekabeti, fiyatları düşürür. Fiyatların düşmesi de, tüketicilerin çıkarına (menfaatine)dır. Böylece, firma karını arttırmak için çalışırken bundan da tüketiciler yararlanmaktadır. İşte kişinin (firmanın) çıkarı ile toplum çıkarının uzlaşması budur. Kötümser doktrin ise gelir dağılımındaki dengesizliğe dikkat çeker.

c) Realist ve ütopik doktrinler; Liberalizm realist bir doktrindir. Çünkü liberalizm kişisel çıkarı ön planda tutar. Ütopik doktrin ise daha çok spiritüel (manevi)dir. Örneğin, Hindistan'da görüldüğü gibi, ruhun ölmezliği ütopik bir doktrindir. Hindu dininde bu olay tartışılmaz.

Sistem

1) Genel olarak, sistem dendiği zaman, elemanların birbiri üzerinde etki yaptığı ve organize olmuş bir bütün anlaşılır. Motor sistemi, gezegenler sistemi vb.

2) Sistem ister belli bir organizasyon, ister bütün bir ekonomi olsun, unsurlarının bütün halinde ahenkli işleyişidir. Bu tanımda 3 özellik göze çarpar;

a) Bir organizasyon: Organizasyon, ahenk, düzen, kuruluş, örgüt. Bu, kısmi bir sistemi (banka sistemi, para sistemi) açıklar. Banka sistemi, bankaların kendi aralarında ve Merkez Bankası ile olan ilişkileridir. Reeskont ve iskonto hadlerinin (oranlarının) yükseltilip indirilmesi, kredilerin dağılım biçimi, faiz hadleri gibi işlemler bankalar sisteminin önemli kısımlarıdır.

b) Bütün ekonomi: Bundan amaç, sistemin bütün ekonomiye uygulanmasıdır. (kapitalist sistem, sosyalist sistem gibi)

c) Ahenkli işleyiş: Bu ise bütünü oluşturan elemanların birbirine bağlılığıdır. Bu bakımdan, sistemler kısmi ve genel sistem olmak üzere ikiye ayrılır.

Sistem elemanları yada elemanların bir kısmı, fonksiyonlarını yerine getiremezse bütünün yeniden işleyebilmesi için aksayan elemanlara müdahale etmek kaçınılmaz olur. 19. yüzyılın liberal ekonomi anlayışında tam rekabet koşulları gerçekleştiği ve devam ettiği sürece devlet bir müdahalede bulunmamıştır. Sistemde aksamaların başlaması, müdahaleye zemin hazırlayan bir faktör olmuştur. Aslında, tam rekabet, firmaların birbirine etki veya baskı yapmayacağı varsayımına dayanır. Bu bakımdan, rekabet bir ''anarşi faktörü'' değil, bir organizasyon ilkesidir. Eğer elemanlar veya cisimler cansız ise (taş yığınları gibi) birbiri üzerlerine etki yapmayacaklar ve rekabete girişemeyeceklerdir.

3) İktisadi sistem şöyle tanımlanabilir; Kişisel refah düzeyini yükseltmek amacı ile izlenen yollara, uygulanan yöntemlere ve kullanılan araçlara iktisadi sistem denir. Bir tanıma göre de iktisadi sistem: ''Üretim, gelir dağılımı ve tüketim metodudur.'' Çünkü her iktisadi sistemin, üretim, tüketim, organizasyonu ve gelir dağılım biçimleri farklıdır.

İktisadi sistemler de zamanla değişir. Bunun en açık örneğini, Sovyetler Birliği lideri Gorbaçov'un 1987'den itibaren başlattığı ''yeniden yapılanma'' politikasıdır. Bu politkanın başlıca amacı, ekonomide reformlar yapmak, serbest piyasaya önem vermek, komünist partileri kaldırmak, serbest seçimle bağımsız siyasal partileri kurmak, yabancı sermaye ve yatırımlara yer vermek ve böylece verimi (üretimi) arttırıp kişinin refah seviyesini yükseltmektir. Nitekim, Doğu bloku ülkelerinde görülen isyan ve ihtilaller, katı ve sert uygulanan sosyalizme karşı daha liberalleşmek istenmesinin bir sonucudur.

Bir iktisat sisteminin etkinlik derecesi, başlıca üretim, istihdam ve gelir dağılımı seviyesi ile ölçülebilir.

Rejim

Rejim bir sistemin (kapitalizm) veya bazen de iki sistemin (kapitalizm ve sosyalizm) belli kısımlarının aynı zamanda uygulanması durumudur.

1) Rejim hükümet şekli, yönetim şekli anlamına gelmektedir. Rejim, bir sistemin uygulanması olduğundan, teorik değil, daha çok reel yani uygulanan bir organizasyonudur. Bugün Türkiye ve Fransa'nın uyguladığı, kapitalist rejimdir.

2) Rejim, bir ekonomik sistemde, kişilerin üretim ve tüketim koşullarını ve bunlarla ilgili davranışlarını belirleyen kanunlardır, şeklinde de tanımlanabilir. Bu kanunlar mülkiyet ve özgürlük kanunlarıdır. Mülkiyet kanunları serbest olabilir, kısıtlanabilir, kaldırılabilir. Bunun içindir ki, rejimde hukuki ve siyasal strüktürler (yapılar) önemli rol oynarlar.

Sistem ise, konunun özüne, temeline gitme imkanı verir ve daha çok teoriye dayanır. Ancak sistem teoriden daha geneldir.. Sistem, teorilerden oluşur.

Öte yandan, sistemler genellikle pür olarak uygulanamaz. Çağımızda artık ne yüzde yüz bir kapitalizme, ne de yüzde yüz sosyalizme rastlıyoruz. Kapitalizmin yanında sosyalizmin, aynı biçimde, sosyalizmin yanında da kapitalizmin bazı kurallarına yer veriliyor. Realitede sistemden çok rejimden söz edilmesinin başlıca sebebi de budur. Kısaca rejim, sistemin bir kısmıdır, realiteye yansıyan ve uygulanan bir parçasıdır.

İdeoloji

İdeoloji, fikir ve düşüncelerin nasıl doğup geliştiğini açıklamaya çalışan bir bilim, bir yöntemdir. Buna dayanarak çeşitli tanımlamalar yapılabilir.

1) Bir toplumun veya bir bölümünün şu veya bu şekilde olması, yönlendirilmesi gerektiğine inananların düşünce ve fikirleridir. Aşırı milliyetçilik, faşizm, sosyalizm gibi.

2) İdeoloji, bir toplumun veya bir sınıfın durumunu belirtmeye, açıklamaya, yorumlamaya yarayan, çok defa organize olmuş fikirler ve yargılar sistemidir. Irkçılık, din ve soyalizm gibi.

3) Bir düşünce sistemidir. Topluma sosyal bir yön verebilir. Bu bakımdan, ideoloji ''stratejik bir olay''dır. ''Tarihsel faaliyetler aracı''dır.

4) Kişisel ve kollektif çıkarlara da dayanır. Geçmiş dönemlerin değerlerini sembolleştirir.

5) Psiko-sosyal bir olaydır. Endişe verici ve saldırgan hallerde kendini belli edebilir. (Faşizm gibi)

6) Milliyetçi akımlara dönüşebilir ve öbür akımlara karşı aksiyoner olabilir.

7) Uluslararası bir topluma dayanabilir. Sol eğilimli olabilir. Marxist komünizmin uluslararası işçi sınıfına başvurması gibi.

8) Belli bir sınıfa veya siyasal bir partiye hitap edebilir. Başka bir deyişle, ideoloji, sosyal bir sınıfın veya bir siyasal partinin davranışlarına ve hareketlerine yön verebilir.

9) İktidara gelmeme üzere baskı grupları oluşturabilir.

10) Reformist olabilir.

11) İhtilalci bir nitelik taşıyabilir.

15) İdeolojiler dine de dayanabilir. Mesela kapitalizmnin gelişmesinde ''kalvinizm'' rolü büyük olmuştur. Çünkü kalvinizme göre insan Tanrı için çalışmalıdır. İnsan çalışmak için dünyaya gelmiştir.

İdeolojiler, bilimsel yönlerini kaybedebilir ve farklı yorumlara yol açabilir. Böylece bilimsel anlayıştan uzaklaşan düşünce ve fikirler adını alırlar ve adeta bir savaş aracı olarak kullanılırlar. Sosyal ve ekonomik yapıları ayrı ülkeler veya aynı ülkenin sınıfları arasında da ideolojik savaş sürebilir.